Bu güne kadar 60’ın üzerinde film yapan Kemal Sunal, güldürü sanatçıları arasındaki vergi rekortmenlerimizin başında geliyor. Sanatçı yılda 4-5 film yapıyor.
“Garip”, “Davacı”, “Tarzan” bu mevsimin ilk Kemal Sunal filmleri. “Yoksul” ve “Kiracı” adlı filmleri ise henüz çekilmemiş. Kemal Sunal’ın göze çarpan en belirgin özellikleri: Aşın ciddiliği, “nadir güler” biri olması ve “özetle” konuşması.
— Kemal bey, bir dizi Şaban filmleri yanında Postacılar Kralı, Kapıcılar Kralı, Bekçiler Kralı gibi “her şeyin kralı” filmlerini çektiniz. Siz de halkın gözünde Komedyenler Kralısınız.
Sunal; “Herhalde aslında bunun kararını verecek olan ben değilim. Komediler Kralı olduğuma halk karar vermiştir.”
— Son üç yıl içerisinde “En Büyük Şaban”, “Sosyete Şaban”, “Şaban Pabucu Yarım” en iyi iş yapan filmlerin başında yer alıyor. Bu başarıda yatan etkenler neler, halktan bililerini canlandırmak mı?
Sunal; “Tabii… En büyük nedeni halka yakın kişileri canlandırdığım içindir. Bu tipleri halk kendine yakın hissettikçe hoşuna gidiyor. Film de çok tutuyor.”
— Türk ve dünya sinemalarındaki güldürü sanatçılarından beğendikleriniz kimler?
Sunal; Türkiye’de bir sürü komedyen arkadaşımız var. Hepsinin üslubu ayrı ayrı, ama Zeki, Metin, Müjdat, Şener diyebilirim. Peter Sellere bütün soğukluğuyla tam bir İngiliz komedyeni idi, gayet ciddi-soğuk götürüyordu işi. Louls de Funis de zaman zaman iyi, esas Fernandel diyebilirim.
— Peki ya kadın komedyenler Perran Kutman, Seden Kızıltkunç, Defne Yalnız, Ayşen Gruda, Suna Pekuysal…
Sunal; “Bana göre kadın komedyen olmaz. Uzun müddet kadın komedyen diye bir şey tutmaz. Bu tiyatroda da olmamıştır, sinemada da. Onlar karakter oyuncusudur bence. Komedyenlik başka bir şey, meseleyi alıp götüremezler tek başlarına.”
— Kemal bey, neden bu kadar ciddisiniz? “profesyonel amaç taşımadan” güldüğünüz olmuyor mu hiç?
Sunal; Bu bir yapı meselesi, ciddilik yapımda var. Ben aslında çok zor gülüyorum, “sulu zırtlak gibi” her dakika gülen bir tip değilim, ama yapılan güzel bir espriye, nefis bir komediye her zaman açığım, onlara gülebilirim…”
Video sinema salonlarının kapanmasına neden oldu
— En son neye gülmüştünüz?
Sunal; “Valla onu hatırlayamıyorum. Bir dakika… Hatırladım galiba, bu günlerde duyduğum bir fıkraya çok güldüm. Adamın biri insanlara ‘Nerelisin’ diye soruyormuş? Karşısındaki ‘Antepliyim’ demiş, öbürü “Diyarbakırlıyım”, bir diğeri Adanalı olduğunu söylemiş, birisine daha ‘Nerelisin?’ diye sorunca adam ‘Lazım, ama tedavi oluyorum’ karşılığını vermiş.”
— Video kulüpleri Kemal Sunal’ın filmlerini alanlarla doluyor sizin videoya ilginiz ne durumda? Sinemacı gözüyle video olayım nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sunal; Ben arada sırada video seyrediyorum. Video sinema salonlarının kapanmasına sebep oldu ve sinema salonları evlere taşındı. Şimdi ‘evde sinema’ var.”
— “Alamanyalı Yarim”, “Gurbetçi” gibi Almanya’da yaşayanlarımızın sorunlarını da dile getiren filmler yaptınız, Almanya’da da size ilgi bir bayii fazla, öyle değil mi?
Sunal; “Evet öyle, orada konuştuğum işçiler yeni çıkan her kasetimi bekliyorlar. Kendi tabirleriyle çıktığı gün de kapışılıyormuş. Sabahtan kuyruğa girip, akşam altıda falan kaseti alabiliyorlarmış.”
Eşşeoğlueşşek lafım fazla büyütüldü
— Filmlerinizin küfürleri de ilgi çekiyor. TRT’ciler bu küfürleri makaslamak için bir hayli terliyorlar.
Sunal; “Ben en çok ‘eşşoğlueşşek’ diyordum. Üç yaşındaki çocuktan, 103 yaşındaki adama kadar buna herkes gülüyordu. Sonra bu konuyu büyüttüler. Yani bunu sırf ‘Kemal Sunal adına taktılar’. Bütün Türk filmlerinde, hatta aşk filmlerinde bile küfür ediliyor. Ben lafların arkasına sığınacak değilim, zaten bunların gereksiz olduğunu da gösterdim. Çünkü son 5 senedir filmlerimde küfür etmiyorum.
— Genelde halk, güldüren sanatçıları yolda çevirip fıkra anlattırır. Size de küfür ettirdikleri oldu mu hiç?
Sunal; “Dediğim gibi bu ‘eşşoğlueşşek’ lafına çok takmışlardı. Kadınlar bile yolda çevirip, bu lafı özel olarak söylettiriyorlardı bana.
— Film setinde umulmadık bir şeyle karşılaştığınız da oluyordur.
Sunal; “Salako adlı filmde ‘köyün en uslu atı’ diye bir ata bindirdiler, dağın tepesindeyiz. Ben de eşkıyayı oynuyorum, her tarafım silah cephane dolu. Ata biner binmez, at aniden parladı, sahibi de atın boynunda asılı ‘dörtnala’ gidiyoruz, ‘kendimi atayım’ diye düşündüm, sonra vazgeçtim. Uçurumun kenarına kadar o hızla geldik, at lütfedip kendiliğinden durdu. Ama o ana kadar da müthiş bir ter döktüm tabi.”
Röportaj; Mert Ali Başarır
9 Aralık 1986 – Cumhuriyet
