Galatasaray futbol takımı nasıl kuruldu? Kulübün 2. kurucu başkanı Asım Tevfik Sonumut’un tarihi notları ışığında Galatasaray Futbol Kulübü’nün kuruluşu…
Galatasaray’da futbol nasıl başladı?
Galatasaray Lisesi’ne 1899 yılında talebe olarak kaydedildiğim zaman mektepte futbol vardı. “Esasen futbolü daha evvel de iki yerde görmüştüm.” Bunlardan biri o zaman mektebi sultani müdürü Abdurrahman Şeref merhumun oğlu 1085 Hasan Fikret’in diğeri de Kadıköy’de Yoğurtçu’da oturan eski muarif umum müfettişlerinden 425 Bedri’nin evlerinde görmüştüm.
O sırada talebeden biri bir futbol topu alır, mektebe getirir teneffüste arkadaşlarını çağırır top oynanırdı. Kale kurmak istenirse ya iki ağaç arası kale sayılır yahut kaputlarla kale yerleri tesbit edilir, tek veya çift kale top oynanırdı. Her ne kadar içimizde Mısır’da oynamış az çok futbol esaslarını bilen 587 Mısırlı Mehmet Ali gibi arkadaşlar var idiyse de mektepte yerin dar olması ve futbol kaidelerinin gözetilmemesi yüzünden futbolde muaffakiyet topu yükseğe atmakla elde edilirdi. Topu mektepten daha yükseğe atmak muvaffakiyet sayılırdı.
Kadıköy’de oturan ve çoğu Galatasaraylı bir grubun 1900 tarihlerine doğru Kuşdili Çayırı’nda futbol oynadıklarını işittim. Her şeyi jurnal etmek o devrin düşüncesiyle padişaha sadakat göstermek manasına alındığından bizim çocukların İngilizlerle futbol maçı tecrübeleri de hafiyelerin dikkat nazarını çekmiş ve derhal Kuşdili Çayırı’nda bazı Jön Türklerle İngilizler karşılıklı kale kurarak birbirlerine top endaht etmekte olduklarından maazallah bir siyasi mesele çıkması ihtimalinden bahseden bir jurnal vermişlerdir. Bu jurnal neticesinde bu maça iştirak eden Türkler’den bazıları birer vesile ile İstanbul’dan uzaklaştırılmış ve topluluk dağılmıştır.
İlk maçlar kimler arasında, nerelerde oynandı?
1902 senesinde Galatasaray’ı bitirenler o sene yazan aralarında Sarıyer’de bir toplantı yapmaya ve bu toplantıda karşılıklı iki kale kurarak futbol oynamaya karar vermişlerdi. Oyuncuların hususi formaları olmadığı için bir grup beyaz diğer grup kırmızı pazubentler bağlayacaklardı. Pazubentler flamalar gol direkleri tamamiyle hazırlandığı halde bu oyundan vazgeçilmiştir.
Toplantı ve oyundan niçin vazgeçildiğini kati olarak bilmiyorsam da bundan evvelki hadise malum olduğu için belki mektep idaresi tarafından bir sızıltı çıkmaması için önlenmiştir.
1903 senesinde futbol merakı artmış, mektepte kafi zaman ve mekan bulamıyan bizler cumartesi ve pazar günleri Şişli, Kurtuluş, Kağıthane, Okmeydanı gibi muhtelif sahalarda toplanıp oyun oynamaya başladık. 1904 senesinde futbole o kadar düşmüştük ki bir çeyreklik teneffüslerde bile yaz kış büyük bahçede karşılıklı futbol oynuyorduk. Aşağı yukarı bahçede herkesin muayyen bir yeri vardı.
Bahçeye çıkar çıkmaz herkes yerini alır, derhal maç başlardı. Bu maçlar hakkında bir fikir vermek oldukça güçtür. Fakat ben biraz anlatmıya çalışacağım. Oyun iki taraf arasında iddialı bir vaziyet almıştı. Hiç kimse oyunun esas kaideleri ile alakadar olmuyordu. On birer kişilik takımlarla oynanan bu oyunu biz üçüncü sınıfla dördüncü sınıf karşı karşıya oynuyorduk.
50-60 kişilik takımlarla oynanan maçlar
Yalnız bu kadarla kalsa bir şey değil. Beşinci ve altıncı sınıflardan da isteyenler bir tarafı tutuyor ve oyuna dahil oluyorlardı. En az elli kişi bir tarafta elli altmış kişide karşı tarafta idi. Pas daha ziyade duvara vurmak suretiyle yapılıyordu. Oyunculardan bazıları oldukları yerden kımıldamaz, top ayaklarına gelince vururlardı. Bazıları ise topun peşini bırakmaz, top nereye giderse oraya koşarlardı. Bazen tonun başına 20-30 kişi toplanır, her taraftan tekme sallanır, ahlar, oflar, kıyamet kopardı.
O grup orada itişe dursun, top onların arasından kurtulur, yeni bir grup teşekkül eder, evvelki grup ne olun bittiğini görmediği için savaşır dururdu. Herkes kanter için de kalır, her teneffüste bir iki yaralı eksik olmazdı. Mektep idaresi cam kırılmasından bizardı. Bazen camları biz yaptırırdık. Çok defa mektep idaresi camları taktırmaya mecbur kalırdı.
Futbol mektepte önüne geçilemiyecek bir hal aldığından mektep idaresi büyük bahçenin alt kat pencerelerine tel çektirdi. Cam kırılmasını önlemeye muvaffak oldu. Futbolle bedenen uğraştığımız kadar fikren de uğraşmaya başladık.
İlk teknik çalışmalara nasıl başlandı?

Beşinci sınıfta merhum Ata Beyin edebiyat derslerinde Ali Sami, Emin, Bülent ve ben arka sıraya çekilir, muvaffakiyet elde etmek için planlar, projeler yapmıya çalışırdık. Bu görüşmeler sırasında bir gün Ali Sami daha müsait çayırları bulunan Kadıköy’üne gitmemizi teklif etti.
Kabul ettik. Topluluk yasak olduğundan bir pazar günü sabahleyin muhtelif vapurlarla değişik yollar takip ederek Kadıköy’ünde Gazhane Çayırı’nda buluştuk. Futbol oynamaya başladık. Öğleden sonra Ali Sami geldi. Papaz Çayırı’nda İngiliz sefareti maiyet vapuru İmogene’in subay ve erleri ile Moda İngiliz Kulübü’nün futbol oynadıklarını söyledi.
Kendi oyunumuzu bıraktık. İngilizlerin oyununu seyretmeye gittik. Oyunun intizam ve ahengi çok hoşumuza gitti. Daha zayıf olan Moda kulübü ile boy ölçüşmeyi zihnimize koyduk. Onlar gibi ortaya düzgün kıyafette çıkmak istediğimiz için derhal kırmızı beyaz on bir formayı, ben, Ali Sami , Abidin ve Daver evlerimizde annelerimize kardeşlerimize diktirdik.
Ali Sami‘ye de Moda kulübünü davet etmesini söyledik. Moda kulübünün muvaffakat cevabını almadan hepimiz yeni formalarımızla Papaz Çayırı’nda toplandık. Moda kulübünden gelen giden olmadığı için orada bulunan Faure Fransız Mektebi talebesiyle oynadık ve kazandık. Artık kurulmuş bir kulübümüz vardı.
Kulübün adı ne olacak? Takıma Galatasaray adı nasıl verildi?
Bu suretle kurulan kulübümüze bir isim vermek lazım geliyordu. İlk aklımıza gelen ve üzerinde durduğumuz isim “Zafer” oldu. Türk olduğumuzu açığa vuracak olan bu ismi kullanmaktan korktuk. Yabancı bir isim bulmayı tercih ettik. Zafer karşılığı olan İtalyanca “Gloria” ile cüret manasına gelen İngilizce “Audax” kelimeleri üzerine durduk.
Fakat herkes bize Galatasaray demeğe başladı. O sıralarda İngilizce olarak intişar eden gündelik “The Levant Herald” gazetesi spor ve bilhassa futbol haberlerini veren biricik gazete idi. Bizden bahsedildiği zaman Galatasaray denildiğini görünce telaşa düştük Bize Galatasaray denilmemesini rica ettik Bizden bahsettiği zaman bu gazete ya “G.S.” ya da “An Other” demeye başladı. Halk ise bize “Galatasaray” demekte ısrar etti. İsmimiz “Galatasaray” olarak kaldı.
Galatasaray Spor Kulübünün alamet-i farikası (arma-logo), ilk zamanlar ağzında top bulunan kartaldı
Kulübe bir alamet-i farika düşündük. Halen dekor marangoz fabrikasının sahiplerinden bulunan 333 Şevki Ege, bize alamet-i farika olarak ağzında bir futbol tutan kanatları açık bir kartal resmi yaptı ve bunun şimşirden bir klişesini yaptırdı.
Kulüp evrakının başına bu resmi basardık. Mektep yandıktan sonra bunun yerine gayın ve sin harflerinden bir monogram çizildi. Latin harfleri kabul edilince de Arap harflerinin pek ufak farklarla tam benzeri olan şimdiki alamet-i farikamız meydana getirildi.
Kulübün renkleri; kırmızı-beyaz, sarı-lacivert ve en sonunda sarı-kırmızı
Evvelce de söylediğim gibi ilk formamız kırmızı beyazdı. Bu formayı milliyet düşüncesi ile almıştık. İngiliz ve Rum kulüplerine karşı bir Osmanlı kulübü kuruyorduk. Sonraları bu iyi niyetimizin istibdat idaresinde fena neticeler verebileceğini düşünerek renkleri değiştirmeye karar verdik. Bankalar caddesindeki Burla biraderlerin mağazası o tarihte İngiliz kooperatifi idi.
Kadıköy kulübünün kalecisi Vasiliyadis kooperatifte memurdu. Hususi olarak İngiltere’den spor levazımatı da getirtiyordu. Kendisine müracaat ettik. Yarısı sarı, yarısı koyu lacivert bir forma ısmarladık. Bu formalar geldi. Artık oyunlara bu ikinci formamızla girmeye başladık.
Formalarımız da soldu ve eskidi yeni kumaş almak üzere Ali Sami, Emin, Bülent ve ben Bahçekapı’ya gittik. Şişman Yankoda kapının yanına renk renk düz flanletler istif edilmişti. Flanlet çıkarmalarını söyledik. Bir kaç top flanlet getirdiler. Bu esnada gayet güzel bir kırmızı ile turuncuya bakan bir sarı top yan yana geldi. O kadar gözümüzü aldı ki üçümüzün de gözlerimiz parladı.
Aynı anda sarı lacivertten vazgeçerek ve diğer arkadaşlarımızın fikirlerini sormadan kulübün renklerini değiştirdik. Kumaşları görünce bütün arkadaşlarımız da verdiğimiz kararı alkışlarla kabul ettiler. Ebede kadar şan ve şerefle yaşayacağına inandığımız kulübümüzün renkleri böyle seçildi ve böyle kalacaktır.
İlk teknik adımlar nasıl atıldı?
Futbolün yalnız topa vurmaktan ibaret olmadığını anlamıştık. Fransa’dan Tunmer’in “Foot-ball Association” kitabını getirttik. Bobi adıyla Moda kulübünde oynayan bahriye zabitlerimizden Fuat Hüsnü Beyin İngilizce’den tercüme ettiği notları aldık. Futbolün esas kaidelerini öğrendik. Hatırı sayılan rakibini düşündüren bir kuvvet olmaya başladık.
Daha sonraları, kaptan olarak kulübümüze giren, Horez Armitage ve ilk antrenörümüz Hunter kulübümüzü memleketimizde mevcut İngiliz ve Rum kulüplerinden mutlak bir üstünlük elde etmemize yardım ettiler. Artık Galatasaray İstanbul liginde üç sene sırayla şampiyon oldu.
O zamana ait bir temenni
Oxford ve Cambridge (Kembriç) Üniversiteleri’nin ananevi kayık yarışlarını spor merakı dolayısiyle muntazaman takip ederdik. İçimizde o zaman beliren arzulardan biri de; Ne olur, bizim de karşımızda başka bir Türk Mektebi futbol takımı teşkil etse de aramızda Oxford’la Kembriç gibi bir rekabet olsa, bizi bir kat daha çalışmaya şevketse diye düşünüyorduk. Bu arzumuz Fenerbahçe kulübünün kurulmasiyle yerine gelmiş, gün geçtikçe de bütün gençliğin spora sarılması ile emellerimiz, tasavvurlarımızın çok üstünde tahakkuk etmiştir.
Galatasaray Spor Kulübü’nün ilk lokalleri; Kahvehane, muhallebici ve sütçü dükkanından kulüp binasına geçiş
İlk zamanlarda kulüb için mektepte bize bir yer gösterilmemişti. Eğer hatırımıza gelseydi, ne yapar yapar bir yer kiralayabilirdik. Çok kalender çocuklardık. Papaz Çayırı’nda oyun mu var? Doğru Lazari’nin kahvesine. Lazari’nin kahvesi Fenerbahçe Stadının kapısına karşı tarafında köşe başındaki boş arsanın yerinde eski ahşap bir dükkandı. Lazari de futbole meraklı bir adamdı. Futbol haberlerini ve arkadaşlar hakkında lazım gelen malumatı daima kendisinden alırdık. Orada soyunur, elbiselerimizi orada bırakır ve orada giyinirdik. Lokal için verdiğimiz para içtiğimiz gazozların bedellerinden ibaretti.
Kuşdilinde oyun oynadığımız zaman oradaki muhallebici Ando’nun dükkanına giderdik. Lokal ücreti de mevsime göre yediğimiz dondurma, muhallebi gibi bir konsomasyon parasından ibaretti.
Beyoğlu’nda buluşma yerimiz de bir Bulgar sütçü dükkanı idi. Orada da yediğimiz şekerli yoğurt, trigona gibi bir kosomasyon bedeli lokal kiramızı teşkil ederdi.
Meşrutiyetten sonra Papaz Çayırı evvela “Union Club” sonra “İttihad Kulübü” adını aldı. Bugünkü tesisatın bir kısmi yapıldı. Etrafı kapatıldı. Orada evvela bir dolabımız, sonra bir odamız oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nda kulüb adı verilebilecek muhtelif binalar işgal ettik. En son şimdiki lokali önce kira ile tuttuk, sonra da arkadaşların himmetleriyle binayı satın almaya muvaffak olduk.
Galatasaray’ın ilk kalecisi ben idim;
Galatasaray Futbol Kulubü’nün ilk üyeleri kimlerdi ve nasıl belirlendi?
Her Galatasaraylı kulübün asli üyesi idi. Her hangi bir takıma dahil olmak iç in o şubede mevcud oyunculardan üstün oynamak icap ederdi. Takıma dahil bir oyuncu kendinden üstün oynadığına kanaat getirdiği bir oyuncuya seve seve hemen yerini terk ederdi. Ben, Galatasaray’ın ilk kalecisi idim. Oldukça çeviktim.
Fakat boyum kısa idi. Ahmet Robenson’un boyu uzundu. Kendisine kaleci olmasını söyledim. Kalecilik üzerine bildiklerimi, tecrübelerimden elde ettiğim neticeleri söyledim, gösterdim ve alıştırdım. Yerimi de kendisine terk ettim. Ali Sami de öyle yaptı, diğerleri de…
İçimizde hiç kimse kendini göstermeyi düşünmez, Galatasaray’ın başarısına görmekle sonsuz sevinç duyar, iftihar ederdi.
Kadıköylü futbol cambazı Hasan ile arkadaşı Hüseyin’i, Fuat Hüsnü’yü Galatasaraylı olmadıkları halde kulübe faydalı olacak kabiliyette elemanlar olduklarından seve seve aramıza aldık.
Kulübe ait ilk kayıtlara ne oldu?
Kulüpte hepimiz arkadaş olduğumuz, hepimiz, birbirimizi pek iyi tanıdığımız için ilk zamanlar hiçbir kayıt tutulmamıştır. Ancak bir zaman sonra arzu eden arkadaşların kulübe verdikleri üçer beşer kuruş aidat için alelade bir zımbalı deftere yazıp kopardığım makbuzları vermeğe başladım. Bu paralarla top alır, pek zaruri masraflarımızı karşılardık.
Makbuz defterlerimiz, kulübün klişesi, hususi hatıralarımız hatta o sıralarda Prag’da bir bankada memur olan eski oyuncularımızdan Paul Bakiç’ e gönderdiğim futbol ve gezinti resimlerimizi basıp ilk defa Avrupa’da kulübümüzden sitayişle bahseden şimdi isimlerini hatırlayamadığım Prag spor gazeteleri ve bu makalelerin tercümeleri 1907 senesinde Galatasaray Lisesi ile birlikte yandı.
O sene son sınıfta bulunmam, kitap defter ve notlarımızın yanmış olması mektebe nehari olarak devam mecburiyeti, ertesi sene mektebin Beylerbeyi’ne nakli, tedrisatın barakalarda yapılması beni eski kayıtları mümkün mertebe yenilemek imkanından mahrum etti. 1908 senesi temmuz ayında meşrutiyetin ilan edilmesi bizi daha ziyade ileriyi düşünmeye sevk etti.
Galatasaray Spor Kulübü’nde ilk seçim nasıl gerçekleşti?
Meşrutiyetin verdiği çok büyük sevinç yapılan birçok tezahürat, hepimizin içinde doğan ümit, yapılacak terakki hamle ve hayalleri bizi kapladı. Artık istibdattan kurtulmuş, hür ve serbest olmuştuk. O zamana kadar olduğu gibi korku içinde, tehlike için de futbol oynamıyacaktık.
İlk defa mektep haricinde serbest olarak ve korkmadan mühürdarda bir gazino bahçesinde oyunlara iştirak eden arkadaşlar toplandık. Gizli reyle sekiz kişilik bir idare heyeti seçtik. Bu idare heyetini teşkil edenler sonradan aza kayıtları yapıldığı sırada birden sekiz numaraya kadar numara alanlardır. Yani Ali Sami, ben, Emin, Bülent, Celal, Bekir, Reşat, Cevdet, Abidin, Daver…
Galatasaraylı aza sayısının belirlenmesi
Meşrutiyeti takib eden ilk sevinç ve heyecan günlerimiz geçtikten sonra birçok üzücü hadiseler birbirinin ardından memleketi sarmaya başladı. Bosna Hersek’in Avusturya’ya ilhakı, Bulgaristan’ın istiklali, 31 mart isyanı, Trablusgarp Muharebesi, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, İstiklal Harbi v.s.
Arkadaşlardan birçoğunun muhtelif cephelere gitmeleri, içlerinden bazılarının şehit olmaları, o zaman merkezde kalan arkadaşları bütün Galatasaray Kulübü azalarını kayda sevk etmiştir. Elimizde bulunan kayıtlar bunlardır.
Sicil kaydı unutulan Galatasaraylı ilk oyuncular kimler?
İlk oyuncularımıza ait kayıtlarda sırayı göz önünde tutarsak dahi hayli noksan ve yanlışlar vardır. Yanmayıp elde kalan ilk grup fotoğraflarında resimleri olduğu; hatta yirmi beşinci yıl dönümü münasebetiyle madalya almış oldukları halde sicil kayıtları unutulmuş arkadaşlarımız vardır.
Kıymetli hatıralarını hürmetle anmak ve hakikate bağlı kalabilmek için aklımda kalanlarını yazmayı kendim için bir vazife telakki ederim.
367 Mehmet Ali (Küçük Ali)
260 Kamil
333 Şevki Ege
Şair Tahsin Nahit
587 Mısırlı Mehmet Ali
673 Cavalı Abdülmuttalip (General Maşaşa)
695 Karadağlı Milo
Paul Bakiç
709 Nikolof
711 Paul Belçef
Setrak
Kaleme alan; 2 Numaralı Aza 484 Asım Tevfik Sonumut
Orjinal belge;
Araştırmacı tarihçi yazar Taha Toros‘un arşivinden alınmıştır.