Gazeteci Kemal Bayram’ın kaleme aldığı, “Sabahattin Ali Olayı” adlı kitabın yeni basımında Ali’nin yakın dostları, dönemin siyasetçileri, sanatçı ve yazarlar ile katili ile yapılan röportajlar yer alıyor. Yakın dostlarının ağzından bir yandan Sabahattin Ali’nin hiç bilinmeyen ilginç yanlarını aktarırken, bir yandan da nasıl ve neden öldürüldüğü sorusuna yanıt bulmaya çalışan bu eser, alanıyla ilgili en önemli bilgi kaynaklarından biri olma niteliğini taşıyor.
Rıfat Ilgaz, Mehmet Ali Aybar, Hasan İzettin Dinamo, kızı Filiz Ali, Nazım Hikmet, Ruhi Su, Arif Damar, Vedat Günyol, Rauf İnan, Talip Apaydın, Reşat Cemal Emek, Müzehher Vâ-Nû, Zekeriya Sertel, Muvaffak Şeref, Samet Ağaoğlu, Kemal Sülker, Rasih Nuri İleri gibi isimler, Sabahattin Ali’ye ilişkin anılarını, sanatçı kişiliğini ve görüşlerini anlatıyor.
Ali Ertekin, cinayeti işlediğini itiraf ediyor
Sabahattin Ali’nin öldürülmesi olayını üstlenen eski Astsubay Ali Ertekin, Milli Emniyet’e (Milli İstihbarat Teşkilatı) çalıştığını itiraf ediyor. Milli Emniyet’in, kendisini ifadesini aldıktan sonra serbest bıraktığını belirtiyor. Kendisine görev verildiğini, Sultan Ahmet Cezaevi’nde yatan solcularla ahbaplık kurması için hapishaneye sokulduğunu anlatıyor.
Kitaptaki bazı solcu yazarlar tarafından polis ajanı olmakla suçlanan Sabahattin Ali’nin yakın dostu avukat Mehmet Ali Cimcoz ise, kendisine Tekirdağ Savcısı’nın anlattığı olayı aktarıyor. Savcının anlattıklarına göre, Ali Ertekin’i cinayete istihbaratçılar azmettiriyor. Cimcoz’un bu konudaki iddiaları şöyle;
Ali Ertekin MİT’e gidip demiş ki: Ben Sabahattin Ali’yi kaçıracağım. Yurttan kaçmak istiyormuş. “Aman demişler, Sabahattin Ali’yi yolda temizle. Böyle hain-i vatandır, şöyle hain-i vatandır, mutlaka temizle.” Savcı anlatıyor bunları. Ondan sonra şoförün dediği gibi, Edirnekapı’dan Ali Ertekin’i almışlar kamyona. Çatalca’da mı, Çorlu’da mı ikisi inmiş. Beraber gidiyorlarmış. Tam sınıra yaklaştıkları sırada dinlenmek için mola verip bir yere oturmuşlar. Sabahattin Ali kitap okumaya başlamış. O da kafasına güm diye vurup öldürmüş.
Öldürdükten sonra da MİT’in kendisine vermiş olduğu görevin yerine getirildiğinin ispatı için İstanbul Savcısı’nın bize gösterdiği çantasının içine, Sabahattin Ali’nin hüviyetini belgeleyecek dişlerini, gözlüğünü vesairesini doldurmuş. Bunları alıp Çengelköy’de mi bir yere yani oturduğu evin bahçesine gömmüş. MİT’de sormamış buna “öldürdün mü öldürmedin mi” diye. Vakta ki bu ceset bulunmuş. Bu sefer polis tahkikata başlamış MİT’ten habersiz. İzi süre süre Ali Ertekin’e gelmişler ve enselemişler.
Ali Ertekin enselenince “ben öldürdüm” demiş. Ali Ertekin de Emniyet Birinci Şube ile MİT’i ayıramıyor. “Bunların ikisi de aynı teşkilattır” diye düşünüyor ve “Sabahattin Ali’yi ben öldürdüm” diyor.
“Yalan söylüyorsun, ispat et” denince de gidip bahçesine gömdüğü çantasını çıkarmış içindekileri göstermiş. “Ha öyle mi? Gel bakalım efendi” deyip atmışlar içeri. Ali Ertekin tevkif edilince MİT ayaklanmış, “Eyvah rezalet meydana çıkacak” diye. Adliyeye müracaat etmişler bu durum açıklanmasın diye.
Sabahattin Ali’nin yakın dostu Mehmet Ali Cimcoz istihbaratla bağlantılı mı?
Kitapta Sabahattin Ali’yi yakından tanıyanların büyük bölümü, Cimcoz ailesinin istihbaratla bağlantılı olduğunu ve yazarın ölümünde rol aldıklarını ileri sürüyor. Ayrıca bu dönemde Sabahattin Ali ve solcuların içlerinde bulunan birçok kişinin ajan olduğu iddiası ortaya atılıyor. Müzehher Vâ-Nû, ölümünden kısa süre önce Sabahattin Ali’nin endişelerini dile getirdiğini anlatıyor.
“Fenerbahçe’ye doğru yürüyorduk. O zaman bazı şeyler açıkladı. ‘Ateşle oynuyorum ben’ dedi. ‘Neden yapıyorsun Sabahattin’ dedik. Adalet Cimcoz’la Mehmet Ali Cimcoz’un Milli Emiyet’le ilişkileri olduğuna kanaat getirmiş gibiydi. ‘Ama onların evinde emniyette hissediyorum’ diye tamamlıyordu. ‘Biliyorum Milli Emniye ile ilişkide olduklarını ama benden öğrenecekleri hiçbir şey yok. Bildiğiniz gibi ben her şeyi açıklıkla ortada olan bir insanım. Gizlim kapaklım yok. Onların evinde ve onların yanında hem kendimi emniyette hissediyorum hem de korku denen şeyden uzak kalıyorum.’”
Tuzaklar hazırlanmış. Ali Ertekin’e düşen, kendisine ezberletilenleri mahkemede yinelemek oluyor. Ertekin, milli hislerine kapılarak Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü anlatıyor. Emniyet’in ve MİT’in bu konuya dahli olmadığını söylüyor. Ancak yine de anlattıklarıyla kendini tekzip ediyor. Ali Ertekin’in ağzından bir cümle aktaralım;
“Ben onu öldürdüğümü ispat etmek için bir kat elbisesini alıp geldim.”
Hangi katil işlediği cinayeti ispat etme kaygısı taşır. Tam tersine katilin doğasında tüm delilleri yok etme eğilimi vardır. Cinayet ancak bir başkasının talimatıyla işlendiyse katil öldürdüğünü ispat etme ihtiyacı duyar.
Ali Ertekin, Kemal Bayram’a cinayetin ardından kendisine vazife verildiğini anlatıyor; “Sonradan Milli Emniyet’e aksetti, Milli Emniyet’ten şey ettiler bana. Milli Emniyet’ten şey edince de, vardı o zamanın komünistleri Sultan Ahmet’te içerde. Yakaladılar beni. Hasan mı söyledi, kim söyledi? Ondan sonra ben Milli Emniyet’e ifade verdim. Beni ordan serbest bıraktılar. Fakat, ‘Her gün bize bir defa geleceksin, bilmem şey edeceksin’ filan. Sonra bana Milli Emniyet’te vazife verdiler.
– Ne vazifesi verdiler?
“Sultan Ahmet’te yatan komünistler vardı. ‘Onlara gideceksin, onnlarla ahbap olacaksın. Onlarla birlik olacaksın. Onlardan işte…”
– Hapishanenin içine mi giriyorsunu?
“Evet hapishaneye giriyoruz.”
Sabahattin Ali kaçmaya mı çalışıyordu yoksa bu da başka bir kumpas mıydı?
Cinayet romanlarını gölgede bırakacak bilgilerin yer aldığı kitapta, Sabahattin Ali’nin kaçacağını haber verdiği yakın arkadaşı Rasih Nuri İleri, kendisine biri Cimcoz’a biri eşi Aliye Hanım’a olmak üzere iki mektup bıraktıktan sonra şifreli ve parolalı kaçma planlarını anlatıyor.
“Sınırı geçip geçemediğini, Berber Hasan’ın getireceği imzalı bir kartvizitten anlayacaktım. Plan şöyle idi; Sabahattin Ali sınırı geçince Ali Ertekin’e imzalı bir kartvizit verecekti. Ertekin ise onu Hasan’a verip ondan ücretini alacaktı. Oysa kartın anlamı benim için başka olacaktı. İmzadaki noktalamadan sınırı geçip geçmediğini anlayacaktım ve ona göre mektupları yerlerine ulaştırıp ulaştırmama kararı verecektim.”
Rasih Nuri İleri, Sabahattin Ali’nin kendisini ve diğer arkadaşlarını ele vermesi için işkence gördüğünü savunuyor. Sabahattin Ali konuşmadığı ve arkadaşlarını ele vermediği için işkencede öldürüldüğünü öne sürüyor. Çünkü cinayetin işleniş biçimi nasıl olursa olsun, Sabahattin Ali’nin bir komploya kurban gittiği kuşkusuz.
Ünlü yazar ve şair, kumpasa kurban gitti
Birkaç istisna dışında yakın dostları ve dönemin aydınları bu düşünceyi paylaşıyorlar. Hatta daha sonra Demokrat Parti döneminde Başbakan Yardımcılığı ve Çalışma Bakanlığı yapan sanatçı dostu Samet Ağaoğlu bile, “Ölümünün benim üzerimde bıraktığı tesir büyük olmuştur. Yalnız beraber geçirdiğimiz arkadaşlık sahnelerinin tesiriyle değil, ölümün şekli olarak. Gerçekten kaçıyor mu idi? Belli değil. Yoksa kaçıyor göstererek hudutta, huduta kadar götürülüp orda öldürüldü mü? Bu da belli değil” diyerek şüphelerini dile getiriyor.
Ağaoğlu, yetkili olduğu dönemde neden olayın üstüne gitmediğini ise, “Hayatta öyle hadiseler vardır ki, bunların üzerine eğilmenin faydası yoktur. Olan olmuştur. Eğildiğimiz zaman, çıkacak olan neticeyi bilmede hareket daha ağır hatalar doğurur” sözleriyle açıklıyor.
Cinayetin işleniş şekli nasıl olursa olsun, Sabahattin Ali’nin bir komploya kurban gittiği kuşkusuz bir gerçek. Bugün CHP’nin başındaki Kemal Kılıçdaroğlu bile Sabahattin Ali’yi tek parti iktidarının öldürdüğünü kabulleniyor. Sabahattin Ali’yi yargılayan mahkeme, savcının talebi üzerine gizli celse yaparak, MİT mensuplarını dinliyor ve ondan sonra karar veriyor. Adalet Bakanlığı’nın artık bu gizli tutanakları açıklamasının zamanı gelmiştir. Milli İstihbarak Teşkilatı ve Emniyet’in kayıtlarının açıklanması zamanı gelmiştir.
Kemal Bayram’ın “Sabahattin Ali Olayı” isimli kitabından alıntıdır.
26.04.2012 – Cumhuriyet